Beyin Yapısı ve Etkilerinin İncelenmesi
Beyin Yapısının, Çocuklardaki Kişilik ve Davranış Üzerindeki Etkisi
Beyin de tıpkı hayat gibi bir denge üzerine kuruludur, terazinin bir tarafının daha çok ağır basması dengesizliklere yol açacaktır. Kişi, sağlıklı bir hayat sürebilmesi açısından beynin iki ayrı bölümünü de dengeli kullanma becerisini kazanmış olmalıdır. Örneğin; çocuklar duygularını ifade etmekten sakınıyorlarsa, bunları gereksiz olarak algılayıp göz ardı ediyorlarsa bu demek oluyor ki tamamen sol beyin yapılarının kontrolündedirler. Duyguların bu denli göz ardı edilmesi çocuğu tamamen karmaşanın içine sokacaktır kişiliği de bu doğrultuda gelişecektir. Çocuk her şeyi tamamen mantık çerçevesinde algılayacaktır örneğin; karşısındaki kişinin ya da kendisinin duygularını anlayamayacak, anlamlandıramayacak, duyguları çözümleyemeyecek, sağlam ilişkiler kuramayacak, çözüme ulaştıramadığı her duygusu onun iç dünyasına yeni bir karmaşa daha ekleyecektir.
Sol beyin; her şeyin düzenli ve mantıksal olmasını istemektedir. Sağ beyin ise; yüz ifadeleri, göz teması, ses tonu gibi işaretleri anlayıp, uygulamaktadır. Bütüne bakmaktadır, hislere önem vermektedir. Kişi, sağ beynine tamamen teslim olduğu zaman her şeyi duygusal olarak yorumlayacaktır. Mantığı tamamen göz ardı edecektir ve duyguları, sezgileri doğrultusunda kimi zaman yanılacak kimi zaman da kendisini derin acılara hapsedecektir. Örneğin; sınavdan kötü not alan bir çocuk eğer bu durumu tamamen sağ beyninin kontrolünde yorumlarsa kendisini tamamiyle beceriksiz olarak algılayacak, büyük çöküşler yaşayacak ve “Hiçbir şeyi başaramayacağım.” gibi bir düşünceyle olayı dramaya çevirecek, kendisini çökkün hissedecektir. Bu dramın içerisinde kaldığı süre ne kadar artarsa kendisine olan öz güveni, öz yeterlilik inancı da o denli azalacaktır. Duygular tabii ki kişinin gelişimi açısından oldukça önemlidir ancaktamamen duygulara teslim olma hali kişinin objektifliğini, gerçekçiliğini yitirmesine neden olmaktadır. Kişi bunları yitirdikçe, her olayı duyguları doğrultusunda yorumladıkça acılar da o denli onun hayatına giriş yapmaktadır. Özellikle böyle bir kişinin etrafında sol beyni aktifolan insanlar varsa onun için hayat tamamen katlanılamaz hale gelecektir.
O her olaya duygusal tepkiler verirken, çevresindeki insanlar mantıkları doğrultusunda hareket ettikleri için onu anlayamayacak, ona nasihatlerde bulunacak ve onu yargılayacaklardır ancak bu kişi tamamen duygularının kontrolünde olduğu için bu nasihatleri hakaret gibi algılayacak, anlaşılamıyor olma düşüncesi onu yoracak, kendisini yapayalnız ve çaresiz hissedecektir. Bilindiği üzere bu hisler herhangi bir kişi açısından oldukça tehlikeli ve iç dünyasını yaralayıcı olabilmektedir. Üstelik bu birey zaten duygularını yoğun bir şekilde yaşadığı için bu tür duygular ona daha da ağır gelecektir. Böylesi bir durum sonucunda kişi kendisini tamamen geri çekecektir, insanlardan uzaklaşacaktır. Bu yalnızlık onu yoracak, odaklanmasını güçleştirecek, mutlu olma ihtimalinin olmadığına inanmaya başlayacaktır, günden güne kendisini daha da üzecektir.
Örneğin; çocuk duygularının karşılığında umduğu tepkiyi bulamadığı zaman “Demek ki insanlar bu kadar acımasız, kendi ailem bile acılarımı görmezken, anlamazken bir başkası beni nasıl anlar ki?” düşüncesine sığınacak ve herkesten uzaklaşacaktır. Ancak bu durum sadece uzaklaşmayla kalacak bir durum değildir, bu şekilde olan bir yalnızlık onun tüm bakış açısına olumsuz yönde zarar verecektir çünkü o bu yalnızlığı kendisi seçmemiş, o buna mecbur bırakılmıştır. Aynı şekilde tamamen sol beynine odaklanan bir çocuk ise; duyguları anlamsız bulduğu için çoğu zaman akran grubuna karşı kırıcı olabilecektir, şakalara karşı daha keskin bir tavır sergileyecektir, çoğu şeyi mantık çerçevesinde değerlendirdiği için duygu içeren durumlarda yanlış anlaşılmalar oluşacaktır, karşısındakini anlamamakla kalmayacak birde üstüne üstlük yaptığının yanlış olduğunu bile düşünmeyecektir çünkü ona göre doğru olan budur, mantık dahilinde her şey normaldir bunlarla ilgili alınacak bir durum yoktur.
Anlaşıldığı üzere her şeyde olduğu gibi bu konuda da bir dengeye ihtiyaç vardır; kişi hem sağ beynini hem sol beynini kullanmalıdır çünkü farklı farklı gelişen olaylara aynı sistem üzerinde tepkiler vererek farklı sonuçlar beklemek tamamiyle hata olacaktır. Olaylara uygun olan sistemle tepki vermek gerekmektedir. Çocuk, kendi duyguların anlamlandırabilmeli, karşısındakinin duygularını anlayıp ona göre yaklaşabilmeli ancak duygularının peşinde sürüklenmemelidir, objektif olması gereken durumlarda sol beynini aktifleştirmeli, gerçekçiliğini kaybetmemelidir. İnsani ilişkilerde duygusallık önemlidir ancak mantık gerektiren konularda duygusallığın özellikle aşırı bir şekilde olan duygusallığın devreye girmesi hem bireyin kendisi için hem de çevresi için yıpratıcı olacaktır. Anlaşılamamazlıklar, suçlanmalar, uzaklaşmalar sonucunda tartışmalar meydana gelecektir.
Aynı şekilde duygusallık gerektiren konularda aşırı bir şekilde olan mantığın devreye girmesi de tehlikelidir çünkü bu durumun sonucunda karşısındakini anlayamayan insan ona yardımcı olamayacak, sıkılacak, anlamsız bulacak ve hatta o kişiden soğuyacaktır. Çünkü tek bir tarafa odaklanıldığı sürece kişinin çevresinden beklentileri de aktif olan tek beyin tarafıyla ilgili olacaktır. Örneğin; sol beynini aktif kullanan birey yanında kendisi gibi birini isteyecektir, sağ beynini aktif olarak kullanan birey de aynı şekilde yanında kendisi gibi birini isteyecektir ancak bu her zaman mümkün olabilecek bir durum değildir. Bu yüzden iki beyin de ortak kullanılmalıdır, kişi duygularından kaçmamalı ancak onları dozunda yaşamalı ve yine aynı şekilde mantığını kullanmalı ancak yaşadığı duyguları da göz ardı etmemeli onları anlamlandırmalıdır.