Empati Becerisinin Gelişiminde Ailenin Rolü
Çocuklarda Empati Yapabilme Becerisinin Oluşturulup Geliştirilmesinde Ailenin Rolü
Çocuklar; mutluluklarını, üzüntülerini ve öfkelerini sözlerle değil davranışlarla ifade etmektedirler. Bu yüzden ebeveynler, çocuklarının davranışlarından duygularını anlayabilecek konumda olmalıdırlar çünkü ancak bu konumda oldukları takdirde çocuklar anlaşıldıklarını fark edecek ve duygularını, düşüncelerini dile getirmeye değer bulacaklardır. Çocukların duygularının sözlere değil de davranışa yansımasındaki en temel etkenlerden birisi ise sözlerle nasıl ifade edeceklerini henüz bilmemeleridir. Eğer ki çocuk, duygu ve düşüncelerini doğru ve net bir şekilde ifade etmeyen bir aile ortamında büyüyorsa doğal olarak o da duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi öğrenemeyecektir. Örneğin; Baba öfkelendiği zaman öfkesini dillendirip çözüme kavuşturmak yerine bir yerleri yumruklama, tekmeleme davranışını benimserse çocuk da öfkesini bu şekilde ifade etmeyi öğrenecektir. Ya da anne üzgün olduğu zamanlarda üzüntüsünü ifade etmek yerine aşırı yemek yeme davranışı sergiliyorsa çocuk da üzgün olduğu zamanlarda buna benzer bir davranış sergileyecektir. Duygu ve düşüncelerini ifade edebilme becerisinin eksikliği olumsuz birçok sonuca yol açmaktadır.
Çocuk duygu ve düşüncelerini anlayamadığı ve anlamlandıramadığı sürece duygularına daha çok teslim olacak ve duygularını kontrol etmeyi öğrenemeyecektir. Çocukların; ebeveynlerinin duygu ve düşüncelerini net bir şekilde ifade ettiğini gözlemleyebileceği bir ortama ihtiyacı vardır ancak böylece çocuklar duygu ve düşüncelerini ifade edebilecek ve onları kontrol etmeyi öğrenecektir. Birçok çocuk yere düşen, düşük not alan, kilolu olan arkadaşlarıyla dalga geçmekte ve bunun sonucunda hiçbir şekilde kötü hissetmemektedir çünkü tüm bunlar ona olağan gelmektedir. Kendi duygu ve düşüncelerini anlamlandıramayan çocuk; neyin onu üzdüğünü, neyin onu korkuttuğunu ya da neyin onu mutlu ettiğini bir türlü ayırt edememektedir bu yüzden başkalarının duygularının incinip incinmeyeceğini düşünmeden hareket etmesi ona göre yanlış bir tutum değildir. Hatta bazı çocuklar bu tür durumlar sonucunda kırgınlığını ifade eden arkadaşlarına karşı daha ileri gidip “Buna kırılmış olamazsın. Gerçekten tam bir bebeksin.” gibi sözler sarf edebilmektedir. Bu, çocuk açısından empati eksikliğinin en tehlikeli boyutudur çünkü karşısındaki kırgınlığını dile getirdiği halde çocuk bu durumu hiçbir şekilde umursamamaktadır ve hatta daha çok dalga geçmektedir çünkü ona göre duygular güçsüzlük belirtisidir.
Çocuklar, duygularını anlamlandıramadıkça yaşadıkları kaygıyı yok edecek bir yol ararlar. En çok tercih ettikleri yol ise duyguları küçümsemek ve onları yok saymak olmaktadır. İlk önce kendi duygularını yok sayarlar; üzüntü, korku onlar için “tehlikeli” olarak algılanması gereken duygulardır, bu tür duygulardan kurtulmak için her şeyi denemekte, sahte mutluluklara sığınmakta ve kendi korkularından kaçmak için başkalarını aşağılamayı seçmektedirler. Oysa çocuk kendi duygu ve düşüncelerini anlamlandırabilse; neyin onu üzdüğünü, neyin onu mutlu ettiğini bilecek ve ona göre davranacaktır. Duygularından kaçmayacak aksine onu üzen ve korkutan şeyleri bilecek ve onların üstüne gidip bu konularla ilgili çözümler üretebilecektir. Üzüntünün, korkunun, mutluluğun anlamını gerçekten bilen çocuk çevresindekileri üzmekten ve korkutmaktan kaçınacak, onları mutlu etmeyi benimseyecektir çünkü üzüntü ve korku duygusundan kaçmamış, onları yok saymamış bir çocuk deneyimlediği acı hissini bir başkasının yaşamasını istemeyecektir özellikle de buna neden olan kişi olmayı hiç istemeyecektir.
Gerçek mutluluğu tatmış bir çocuk, başkalarını mutlu etmeyi isteyecektir, güzel duygularla insanları gülümsetmeyi amaç edinecektir. Bu yüzden çocukların her duyguyu gerçekten deneyimlemesi ve anlamlandırması gerekmektedir. Yere düştüğünde kanayan dizlerinin acısıyla ağlayan çocuk, ebeveynleri tarafından söylenen; “Mızmızlanma, hadi kalk, bırak ağlamayı.” gibi bir ifadeyle karşılaştığında, duygularını kötü olarak algılayacak ve onları gizlemeyi öğrenecektir. Gizlenen duygular, çocuk açısından oldukça tehlikelidir. Bastırılan öfke, korku, üzüntü bir süre sonra daha yoğun bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çocuk, kendi duygularını anladığı sürece diğer insanların da duygularını anlamayı öğrenecektir. Diğer insanları anladıkça şiddete, ayrımcılığa olan eğilimi bir hayli düşecektir. Empati yapabilme becerisi gelişmiş bir çocuk; yere düşen, düşük not alan, parası olmayan bir çocuğun acısını hissedebilir ve onun acısını gidermek için çabalayabilir. Yetişkin bir birey olduğunda ise kendi acılarını, mutluluklarını anlamakta olan bu kişi; çevresindeki insanlara daha anlayışlı daha hoşgörülü bir şekilde yaklaşacaktır.
Unutulmaması gerekiyor ki; başkalarını tanımak ve onları anlamak isteniyorsa kişinin öncelikli olarak kendisini tanıması ve anlaması gerekmektedir. Aksi takdirde kendisini anlayamayan, tanıyamayan insan gün geçtikçe sadece kendisinden değil çevresinden de uzaklaşacaktır. Kendi duygularını görmezden gelen, onları bir türlü anlamlandıramayan kişi zamanla çevresindeki insanların da duygularını görmezden gelerek hareket etmeye başlayacaktır. Bu hem kişi hem de çevresi için oldukça yıkıcı bir durum olacaktır. Bu sebeptendir ki ebeveynlerin, çocuklarına duygularını anlamlandırmasında yardımcı olması gerekmektedir. Çocuklarının acılarını, mutluluklarını anlatmalarına ve o anki hislerini sebepleriyle açıklamalarına fırsat tanınmalıdır. Bu tür anlarda ebeveynler sadece dinleyici olmalı ve herhangi bir yargı içeren ifadeden kaçınmaları gerekmektedir. Ayrıca başka bir insanın yaşadığı acıyı, mutluluğu örnek gösterip “Bu senin başına gelse ne hissederdin? Sence o şu an ne durumdadır?” diye sorulmalı ve böylelikle çocuğun, başkalarının acısını, mutluluğunu hissedip anlaması sağlanmalıdır. Aynı şekilde ebeveynler de kendi duygu ve düşüncelerini tanımlamalı, hislerini net ve sağlıklı bir şekilde ifade etmelidir. Böyle bir ortam sağlandığında çocuk kendisini ve diğer insanları tanıyıp, anlamayı öğrenecektir.