Gerçekdışı Yaklaşım
Çocuğunun, "iyi ve uyumlu bir insan" olmasını sağlamak amacıyla çocuğuna; "İyi insanlar her zaman ödüllendirilir, kötüler ise kötülük bulur ve cezalandırılır. İyi insanlar her zaman mutlu olur, kötüler ise her zaman mutsuz ve yalnız..." düşüncesini yansıtan ebeveynin bu tutumu hiçbir şekilde gerçekçi olmayacaktır çünkü hayat bu şekilde işlememekte, tüm farklılıkları ve zıtlıkları içerisinde barındırmaktadır. İyi insanların da başına kötü şeyler gelmekte, onlar da mutsuz olmakta ve hayatlarının belli dönemlerinde yalnız kalmaktadırlar. Yine aynı şekilde kötü insanların da başına iyi şeyler gelmekte, onlar da mutlu olmakta ve ödüllendirilmektedirler. Hayattaki gerçek karmaşayı ve değişimi çocuğuna anlatmayan, çocuğuna her şeyi toz pembe gösteren, olayları tek bir açıdan ve kesin doğrularmış gibi yansıtan ebeveynler, çocuklarının karakter gelişimine büyük ölçüde zarar vermektedirler.
Bu düşüncelere maruz kalan çocuk, insanları ve kendisini; kişiliği ya da davranışları niteliğinde değil maruz kaldığı olaylar sonucunda net ve kolay kolay değişmeyecek bir şekilde "iyi" ya da "kötü" olarak nitelendirmeyi öğrenecektir bu da oldukça yanlış ve gerçekçi olmayan bir yaklaşım olacaktır çünkü her ne kadar bir taraf biraz daha ağır bassa da her insan hem iyiyi hem de kötüyü barındırmaktadır. Ayrıca çocukta "Kötüler, kötülük bulur." düşüncesinin oluşturulması, çocuğun yaşayacağı en ufak bir kötü olayda bile hiçbir suçu olmadığı halde kendisini suçlamasına, çocuğun içine kapanmasına, kendisini "kötü bir insan" olduğuna inandırmasına ve böylelikle de depresyona girme olasılığının artmasına neden olacaktır.
Bu durum bazen o kadar ileriye gitmektedir ki; bu şekilde yetişen çocuk yetişkin bir birey olduğunda kendisini suçlamanın, kötü bir insan olduğunu düşünmenin acısı ve çaresizliği altında ezilmekte, olaylara gerçekçi bir bakış açısıyla bakamadığından dolayı suçluluk hissinden kurtulamamakta ve bu histen kurtulmak için intihara başvurmaktadır. Bu yüzdendir ki ebeveynler, çocuklarının karakter gelişiminin olumlu yönden etkilenmesi, ruh ve beden sağlıklarının korunması açısından rollerinin ne kadar büyük olduğunun farkında olmalı ve buna göre davranarak gerçekçi davranış ve tutumları benimsemelidirler. Çocukların, öncelikli olarak gerçek hayattaki karmaşayı anlamaları sağlanmalı, zıtlıkların içerisindeki uyumu görmelerine yardımcı olunmalıdır.
Çocuk, gerçek hayattaki güzelliklerin bilincinde olduğu kadar sıkıcı, korkunç olayların da bilincinde olmalıdır çünkü ancak bu şekilde onlarla nasıl baş edebileceğini öğrenecektir. Her şey bir denge içinde olduğu sürece kişi açısından fayda sağlayacaktır çocuğa sadece hayatın kötü yönlerini anlatmak çocuğun gelişimi için zararlı olacağı gibi yine aynı şekilde hayatın sadece güzel yönlerini anlatmak da çocuğun gelişimi açısından bir hayli zararlı olacaktır. Çocuk eğer ki hayatın sadece güzel yönleri gösterilerek büyütülürse sorunlar karşısında ne yapacağını bilemeyen, kolay yıkılan bir yetişkine dönüşecektir. Acının ne olduğunu bilmeyen çocuk acı eşiği düşük bir birey olacaktır. Acı eşiğinin düşük olması ise hayatın tatsız yönleriyle karşılaştığında kolayca pes etmesine ve depresyona girmesine neden olacaktır. Ebeveynler, çocuklarını yetiştirirken, onlara;
Mutluluk kadar acının da doğal bir duygu olduğunu anlatmalı.
Kendi özelliklerini keşfetmeleri konusunda şartlar koymamalı ve onları özgür bırakmalı. (Çocuk, 'başına kötü olaylar gelir' diye korktuğu için iyi bir insan olma özelliğini benimsemeye çalışırsa burada çocuk açısından bir baskı durumu oluşacaktır bu da çocuğun zorlanmasına ve bilinçaltında kötü bir insan olma isteğinin uyanmasına yol açacaktır. Çocuk her ne kadar bilincinde iyi insan özelliklerini benimsese de bir gün bilinçaltındaki kötü insan özelliklerine karşı koyamayacak ve durum hem kendisi hem de çevresi açısından tehlikeli bir boyut alacaktır. )
İnsanları ve kendisini başına gelen olaylara göre değerlendirmenin doğru bir tutum olmadığını göstermeli. "İyi bir insanın başına kötü bir olay gelmesi onu kötü biri yapmaz." çocuk bunun farkında olmalıdır ancak bu sağlandığı takdirde çocuk insanları olaylara göre değil onların kişilik özelliklere göre değerlendirmeyi benimseyecektir.
Çocuğun, acıyı keşfetmesi için illa acıyı tatmasını beklemeye gerek yoktur. Çocuğun, acıyı düşünmesine de fırsat tanınmalıdır böylelikle çocuk acıyı yaşamadan onu keşfetmiş olacaktır. (Örneğin; "Yeni sınıf arkadaşların seni dışlasa nasıl hissederdin ve nasıl bir çözüm yolu/yolları düşünürdün?" sorusunun çocuğa sorulması ve çocuğun hislerinin, çözüm yollarının öğrenilmesi hem kişiliğinin gelişmesi açısından hem acıyı tanıması ve onunla baş etme yollarını öğrenme açısından hem de bir başkasının başına böyle bir durum gelirse onun hissettiğini anlayabilmesi açısından empati yeteneğinin gelişmesine yol açacaktır.)
Hayattaki güzelliklerin, kişiliğini olumlu etkilediği kadar aslında hayattaki acıların da onun kişilik gelişiminin olumlu etkilenmesi açısından büyük bir yardımcı olduğu ve bunun ancak onun o acıya bakış açısıyla olacağı anlatılmalı. Çocuk, acılar sayesinde güçleneceğinin, tecrübe kazanacağının bilincinde olmalıdır. Böylelikle, acılar onun yıkılmasına değil aksine daha da dik durmasına sebebiyet verecektir. Her acının içinden daha da güçlenerek çıktığını fark ettikçe özsaygısı da artacak ve kendisiyle gurur duyacaktır.
Hiçbir acının kalıcı olmadığı anlatılmalı.
Her problemin bir hatta birkaç çözümü olduğu gösterilmeli.
Acılar karşısında duygulara teslim olmak yerine mantığını devreye sokup, olaylara soğukkanlı bir şekilde yaklaşması ve çözümler üretmesi konusunda örnek olunmalı.