Karakter Gelişiminde Okul Faktörü
Karakter Gelişimi Sürecinde Okul Faktörünün İncelenmesi
Okul ortamının, karakter gelişimi sürecindeki payı büyüktür çünkü çocuk ev ortamından sonra gününün büyük bir çoğunluğunu burada geçirmektedir. Farklı karakter ve yapıda olan birçok çocukla baş etmek, onların ihtiyaçlarını karşılayabilmek, öğretmenler açısından her ne kadar zor bir durum olsa da ve öğretmenler çoğu zaman bu farklı ihtiyaçları karşılayabilmek konusunda kendilerini yetersiz hissetseler de ve "Bu kadar farklı karakterde olan çocukla nasıl baş edebilirim? Hepsine nasıl aynı anda yetişebilirim?" diye düşünüp umutsuzluğa düşse de, akıllardan çıkarılmaması gereken bir gerçek vardır ki; her insan birbirinden farklıdır ancak her insanın sevgiye ve anlaşılmaya olan ihtiyacı ortaktır.Öğretmen; sevgisini ve anlayışını tüm öğrencilerine gerçekten hissettirdiği sürece onların gelişimini olumlu yönde etkileyecektir.
Çoğu öğretmen ne yazık ki; farklı karakterlerdeki bu çocuklarla baş edemeyeceğini düşünerek, otoriteye / cezalandırmalara / sınırlamalara başvurmaktadır fakat bilindiği üzere özellikle okul ortamında uygulanan otorite, cezalar, sınırlar; çocukta öfke duygusu yaratmakta ve başkaldırı isteği uyandırmaktadır. "Çoğu çocuk, ev ortamında da otoriteye, cezalara, sınırlamalara maruz kalmaktadır. Peki ya neden ev ortamındaki otoriteye karşı gelmezken, okuldaki otoriteye karşı gelmektedir? Aslında aksine ev ortamında zaten sağlanmış mevcut bir otorite varken, çocuğun okuldaki otoriteye uyum sağlama sürecinin daha kolay ve daha hızlı olması gerekmez mi?" sorusu akıllara gelebilir. Ancak düşülmemesi gereken hata şudur ki; çocuk, evdeki otoriteye karşı da öfke beslemekte ve başkaldırma isteği duymaktadır ancak buna cesaret edemediği için bu duygu ve düşüncelerini bastırmaktadır.
Ancak bastırılan duygu ve düşüncelerin daha yoğun bir şekilde ortaya çıktığı gerçeği göz önünde bulundurulduğu zaman öğrencilerin, okul ortamındaki otoriteye karşı neden bu kadar tahammülsüz oldukları, neden okul otoritesine karşı bu denli nefret ve öfke besleyip, başkaldırdıkları sorusunun cevabı daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Aile ortamında ya da okul ortamında hiç fark etmeksizin uygulanan otorite, cezalar, sınırlar; çocuk için oldukça tehlikelidir çünkü çocuğun gelişimini ve yaratıcılığını olumsuz yönde etkilemektedir. Bazı öğrenciler uysal, her söyleneni yapan konumdayken bazıları ise daha asi, bağlasan durmaz konumda olabilmektedir. Uysal, her söyleneni hiçbir şekilde sorgulamadan yapan öğrenciler, çoğu öğretmen tarafından "sorun yaratmayan öğrenci" olarak tanımlanmakta ve daha çok sevilmektedir ancak tam da burada atlanılan bir nokta vardır ki; bu tür çocuklar, bir çocuk için normal sayılamayacak derecede sessiz sakindirler.
Kendi isteklerini hiç düşünmeden, hep diğer kişilerin isteklerine ve çizdikleri yollara göre ilerlemeyi tercih etmektedirler. Bu normal bir tutum değildir ve çocuğun gelişim süreci için oldukça tehlikelidir çünkü çocuğun kendi isteklerini göz ardı etmesi, kendisini keşfedebilmesini ve yaratıcı bir birey olmasını bir hayli engelleyecektir. Ayrıca bu tür çocukların aile ortamlarının araştırılması gerekmektedir çünkü bu denli uysal, her söyleneni uygulayan çocukların; yüksek beklentileri olan, sert ve baskıcı bir aile ortamında yetişiyor olma ihtimali oldukça yüksektir. Çocuk, ailesi tarafından o kadar çok baskılanmakta o kadar çok cezaya maruz kalmaktadır ki en sonunda tüm bu acıya dayanamayacak konuma gelmekte ve bunun sonucunda ise çabalamaktan vazgeçmekte; kendi isteklerini, düşüncelerini, duygularını susturmayı öğrenmekte ve ailesinin hatta aynı cezalara maruz kalma korkusuyla çevresindeki herkesin isteklerine göre davranmaya başlamakta ve hayatını buna göre dizayn etmeyi benimsemektedir.
Öğretmenler her ne kadar bu tür çocukları "sorun yaratmayan öğrenci" olarak tanımlasa da maalesef ki bu tür çocuklar sorunun tam merkezinde bulunan çocuklardır; özel ilgiye ve anlayışa, desteğe ve kendilerini tanıyıp keşfetmeleri konusunda cesaretlendirilmeye ihtiyaçları vardır. Aslında; okul, çocuğun karakter gelişimi açısından faydalı olabilecek şekilde tasarlandığı takdirde çocuğun karakter gelişimini bir hayli olumlu etkileyebilecek bir kurumdur ancak maalesef ki okullardaki benimsenen çoğu yanlış tutum çocukların gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin; çocuklar baskılandıkça, yanlış fikirler hoşgörüyle karşılanmadıkça, çocukların değerlendirmeleri; kişilik özellikleri ve becerileri tamamen göz ardı edilip sadece sınav notlarına göre yapıldıkça çocukların olumlu yönde gelişim göstermesi pek de mümkün olmayacaktır.
Çocuk baskılandıkça daha çok öfkelenecek, okulu sevmek yerine okuldan uzaklaşacaktır çünkü burada zorla tutulduğunu düşünecektir. Çocuk, hatalara karşı hoşgörüsüzlük yapıldığı sürece fikirlerini belirtmekten kaçınacak ve hatta bir zaman sonra konuyla ilgili fikir yürütmeyi dahi bırakacaktır. Çocuk, kişilik özelliklerine ve becerilerine göre değil de sadece sınav notuna göre değerlendirildiğini gördükçe kişilik özelliklerini ve becerilerini göz ardı edecek, bunun pek de bir kıymeti olmadığı yanılgısına düşecek bunun sonucunda ise kişilik özelliklerini ve becerilerini olumlu yönde geliştirmeyi bırakacak bunun yerine yoğun ve tehlikeli bir hırsla sadece sınav notlarına odaklanmayı seçecektir fakat bununla da kalmayacak kendisini, çevresini kişilik özelliklerine göre değil de sadece sınav başarısına (yetişkinlik döneminde de iş başarısına göre) göre değerlendirmeye başlayacaktır.
Herhangi bir başarısızlığı tüm karakterine atfedecek ve başarısızlık yaşamamızın gayet normal olduğu bu dünyada; bu gerçeğin farkında olmayan çocuk herhangi bir başarısızlıkta kendisiyle, çevresiyle ilgili büyük hayal kırıklıkları yaşayacaktır. Bir sınavdan bile kötü not alsa "Ben işe yaramazın tekiyim, hiçbir iyi yönüm yok." gibi ağır ithamlarda bulunacak ve kendisini sonucu ağır olacak yıkımlara sürükleyecektir. Bu tür bireylerin, yetişkinlik dönemklerinde iş bağımlısı olma ihtimalleri bir hayli yüksektir. Görüldüğü üzere okullardaki en ufak bir eğitim hatası bile çocuğun sadece bugününü etkilemekle kalmamakta tüm geleceğini de olumsuz yönde etkilemektedir. Çocukların hoşgörüyle karşılanması gerekmektedir böylece çocuklar yanlış yapmaktan korkmayacak, kendilerini geri çekmeyecek aksine bunu hatalarını düzeltmeleri için bir fırsat olarak görecek ve yaratıcı yönlerini geliştireceklerdir.
Çocukların, sınav notlarına göre değerlendirilmesinin ne kadar yanlış bir davranış olduğu; birbirimizden bu kadar farklı karakter ve beceriye sahip olduğumuz gerçeği göz önünde bulundurulduğunda daha çok anlaşılmaktadır. Her çocuğun farklı alanda becerisi vardır, örneğin biri sayılarla uğraşmayı severken bir diğeri yazmayı bir diğeri de resimler çizmeyi sevebilmektedir ve sevdikleri alanlarda becerileri daha da ön plana çıkmaktadır. Tüm bunlar normal ve yargılanamayacak durumlardır; herkesten aynı olmasını beklemek, herkesin aynı beceriyi sergilemesini beklemek hiç doğru bir tutum olmayacaktır çünkü bizi özel kılan farklılıklarımızdır. Öğretmenlerin en temel ve en kutsal görevi; geleceğe iyi bir nesil bırakmaktır eğer ki çocukların geleceği ve karakter gelişimleri olumlu yönde etkilenmek isteniyorsa öğretmenler sabırlı, hoşgörülü, cesaretli olmalı ve çocukların kendilerini keşfetmelerine olanak sağlamalıdırlar ancak böyle bir ortam sağlandığı takdirde çocuk hem kendisini hem de çevresini tanıyabilme ve anlayabilme fırsatını yakalamış olacaktır.
Kendisini ve çevresini tanıyıp anlayabilen bir çocuk; kendisini ve diğerlerini kişilik özelliklerine göre değerlendirecek, kendi ve çevresindeki insanların hatalarına karşı daha hoşgörülü olacak, hatalarını düzeltmekten korkmayacak, keşfetmekten kaçınmayacak, başarıya tehlikeli hırslarla değil emin adımlarla ve sağlıklı bir yol benimseyerek gidecektir. Çocuklara okulu sevdirmek isteniyorsa öncelikli olarak okulun bir ceza, otorite kalıbından çıkartılması gerektiği unutulmamalıdır ancak böyle hoşgörü ve sevgi dolu bir ortamda çocuk okulu sevmeyi benimser ve oraya korkup kaçacağı bir yer yerine kendisini keşfedebileceği bir ortam gözüyle bakar ve oraya gitmekten keyif alır hale gelebilir.