Konuşma ve Dinleme Becerisinin Gelişiminde Ailenin Rolü

Çocuklarda Konuşma Ve Dinleme Becerisinin Gelişimi

Konuşma ve dinleme becerisine sahip çocuklar hem iç dünyasında hem de dış dünyasında huzurlu ve çevresi tarafından sevilen çocuklardır. Konuşma becerisinin gelişmesi için en elverişli ortam ebeveynlerin çocuklarının fikirlerini dinlediği, onlardan fikir aldığı, kendilerini açıklamalarına fırsat sunduğu ortamlardır. Bu doğrultuda aynı zamanda çocuğun dinleme becerisi de gelişecektir çünkü çocuk insanları tanımanın en iyi yolunun konuşmak ve dinlemekten geçtiğinin farkına varmış olacaktır. Örneğin; ebeveynler, çocukların bir birey olduğunun farkına varamayıp onların fikirlerine önem vermediğinde üstüne üstlük onların söylediklerini küçümsediklerinde çocuk susmayı, içine kapanmayı öğrenmektedir. “Ailem bile söylediklerime önem vermiyorsa demek ki gerçekten değersiz ve saçma şeyler söylüyorum.” diye düşünmekte ve kendi fikirlerini küçümsemeye, önemsememeye başlamaktadır. Oysa çocukların konuşmaya, fikirlerini sunmaya, konuştukça kendilerini tanımaya ve kendilerini keşfetmeye ihtiyaçları vardır ancak çoğu ebeveyn ya kendi öz çocuğunun bile bu temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar meşguldür ya da tüm bu konuşma, dinleme süreci onun tarafından sıkıcı diye tanımlanmaktadır.

Bazı ebeveynler ise ne meşguldürler ne de bu durumdan sıkılmaktadırlar, onlar çocuklarının konuşmasına, fikirlerini sunmasına izin vermezler, onları dinlemek istemezler çünkü çocuklarının özgür bir birey olma ihtimaline bile tahammül edemeyecek kadar bencildirler. Onlar tamamen çocuklarının birebir kendi kopyaları olmasını istemektedirler, çocuklarına kendi fikirlerini empoze etmekte, sürekli kendileri konuşmaktadırlar. Bu durum çok tehlikelidir çünkü maalesef ki çoğu ebeveyn yanlış düşünce, yanlış inanışlar ve önü ardı kesilmeyen yıkıcı önyargılara sahiptir ve çocuklarının masum kalplerini bu fikirlerle zehirlemektedirler. Örneğin; ilkokul çağındaki çocuklar arasında bile ayrımcılık olması tamamen bu sebepten kaynaklanmaktadır. Ne yazıktır ki küçücük çocukların kalplerine nefret duygusunu ekip, onu her gün besleyen kişiler bizzat çocukların kendi öz anne babalarıdır.

Çocukların, konuşmaya ve dinlemeye ihtiyaçları vardır ki yetişkin bir birey olduklarında anlayışlı, hoşgörülü, önyargısız, kendisini ve çevresini anlayabilen biri olabilsinler. İletişim becerileri gelişmiş bir birey kişilerarası ilişkilerinde daha az problem yaşamaktadır, yaşandığında da bu problemleri daha hızlı ve daha yapıcı bir şekilde çözüme  ulaştırabilmektedir. Konuşma ve dinleme becerisi geliştikçe empati becerisi de aynı doğrultuda gelişecektir yine aynı şekilde konuşma ve dinleme becerisi gelişmedikçe empati becerisi de gelişmeyecektir.

Hangi tür konuşmalar çocuğun konuşmasını önlemekte ve içine kapanmasına neden olmaktadır sorusuna verilebilecek örneklere bakacak olursak;

“Neden bu olayı bu kadar büyütüyorsun?” Bu tür bir yaklaşım çocuğun sadece konuşmasını engellememekte aynı zamanda duyguları önemsenmediği için kendisini yapayalnız ve çaresiz hissetmesine de neden olmaktadır.

“Seni sonra dinlerim, şu an çok meşgulüm.” Aileler tabii ki meşgul olabilmektedir o an ilgilenmeleri gereken önemli bir işleri de olabilmektedir ancak eğer çocuk o an acı içindeyse, bir derdi varsa ve tüm cesaretini toplayıp ailesiyle bunu paylaşmayı seçtiyse o an onun duygularına anlayışla yaklaşmak gerekmektedir çünkü bu çok hassas bir andır, o anı elden kaybetmek çocuğun tamamen sizden uzaklaşmasına yol açabilmektedir. Hiçbir iş, kendi çocuğunuzdan daha önemli değildir üstelik çocuğunuz acı içindeyse önceliğiniz her zaman o olmalıdır.

“Gerçekten bu sorularınla canımı sıkıyorsun.” Çocuk sorularına ailesi tarafından bile cevap bulamadığında birde üstüne üstlük küçük düşürüldüğünde merak duygusunu köreltmekte, soru sormaktan kaçınmakta, sınıf ortamında daha pasif hale gelmektedir. Bunun altında yatan temel sebep ise tamamen yargılanma ve alay edilme korkusudur.

“Sen daha çocuksun, fikirlerini öyle her canın istediğinde söyleyemezsin. Şimdi bizim fikirlerimize göre hareket etmen gerekiyor.” Bu hem çocuğun konuşmasını hem de fikirlerini keşfetmesini engellemekle kalmamakta aynı zamanda çocuğun bireyleşmesine de engel olmaktadır. Çocuk başkalarına bağımlı hale gelebilmektedir.

“Açıklama yapmanı istemiyorum, sen hatalısın kabul et. Benden daha iyi mi bileceksin neyin doğru olup olmadığını?” Burada ise çocuk açıklama yapmasına fırsat verilmeden suçlanmakta, hatalı olduğuna inandırılmaya çalışılmakta ve ailenin fikirlerinin ne olursa olsun doğru olduğu yanılgısı çocuğa kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu tamamiyle yanlış ve zararlı bir tutumdur. Çocuk bu ağırlığın altında ezilecektir, hatalı olmadığı halde ona hatalıymış gibi davranılması onun tüm benlik saygısına zarar verecektir. Çocuk, suçlanma korkusuyla büyüyecektir.

“Sen çocuksun ne anlarsın bu işlerden? Hadi odana git.” Bu da tamamen küçümsemeye, saygı duymamaya dayalı tehlikeli bir yaklaşımdır. Çocuk kendine olan inancını ve özgüvenini  kaybetmekte, kendi fikirlerini düşünmemekte, kendi iç dünyasına odaklanmamaya başlamaktadır çünkü konuşmaya değer bir düşüncesinin olmadığına inanmaya başlamaktadır. Böylesi bir tutum çocuğun tamamen kişiliğini olumsuz yönde etkileyecek bir tutumdur. Çocuk, aşağılanmış hissettikçe ve bu böyle devam ettiği sürece kendinden uzaklaşacaktır.

Çocukların konuşma ve dinleme becerisini geliştirmeye yönelik örneklere bakacak olursak ise;

Çocuğun duygularını yüz ifadesinden anlayıp, doğru soruyu sorabilmek; “Mutsuz görünüyorsun, konuşmak ister misin?” Çocuk, daha hiçbir şey söylemeden anlaşılıyor olmanın rahatlığıyla huzur dolacaktır, karşısındakinin onu sorgusuzca dinleyeceğini biliyor olmak ona iyi hissettirecek, yalnız olmadığını bilecektir.

“Sen ne zaman istersen o zaman konuşuruz, kendini hazır hissetmeni bekleyeceğim." Bu oldukça önemli bir detaydır çünkü burada çocuk konuşmaya zorlanmaz, onun seçimine bırakılan bu konu çocuğun bir birey olduğunu fark etmesini sağlamakta ve çocuğun öz saygısı artmaktadır. Ailenin, anlayışlı bir şekilde ona yaklaşması çocuğun bu dünyanın güvenilir bir yer olduğu düşüncesini pekiştirmektedir.

Çocuk, konuyla ilgili düşüncesini paylaştığında oradan duygusunu anlayıp, bunu çocuğa yansıtabilmek; Örneğin; Çocuk sınavda kopya çekmediği halde öğretmeni tarafından kopya çekmekle suçlandığında ve çocuk bu durumu ebeveynlerinden birine anlattığında, durumu dinleyen ebeveyn “Haksızlığa uğradın ve bu durum sana kötü hissettirdi, yapmadığın bir şeyden dolayı suçlanmak ve karşındaki insanın o an sana hiçbir şekilde inanmadığını bilmek çok üzücü ve öfke uyandırıcı bir durum olmalı.” diyebilmelidir. Böylelikle çocuk onu anlayan biri olduğunu görecek, bu üzücü durumun içindeyken bile ona destek olan, yargılamayan, suçlamayan bir ailenin varlığı ona iyi hissettirecektir.

“Sen bu konuda ne düşünüyorsun oğlum/kızım? Sence ne yapmalıyız?” Bu şekilde bir yaklaşım çocuğun benlik algısını fazlasıyla olumlu etkileyecektir. Çocuk fikirlerine önem verildiğini, fikirlerinin merak edildiğini gördükçe konuşma isteği de bu doğrultuda artacaktır. Özgürleşme yolunda daha emin adımlarla ilerleyecektir. Kendisini daha kolay keşfedecektir.

Konuşma ve dinleme becerisi gelişmiş bir çocuk, yetişkin bir birey olduğunda her problemi konuşarak çözmeyi bilen, insanları dinlemekten keyif alan, insanlara problemlerinin çözümü konusunda yardımcı olan, kendisini keşfetmiş ve keşfetmeye devam eden, fikirlerini sürekli geliştiren yaratıcı ve anlayışlı bir birey olacaktı. “Birbirimizi anlayabilmek için ilk önce dinlemek ve daha sonra dinlediklerimizi anlamak gerekir.” Böylesi bir tutum karşısında çocuk problemler karşısında yıkıcı olmayı  değil çözüme ulaşmayı öğrenecektir. Yapıcı bir tutum sergileyecektir. Kızmak, küsmek, kaçmak yerine problemlerin üstüne gidecek ve onlarla yüzleşmeyi seçecektir. Böylesine cesaretli bir davranış sergilediğinde ise kendine olan güveni artacaktır.

Pinterest
Yorum yazabilmek için giriş yapmalısınız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü