Yalanlar Üzerine

BİREYLERİN YALAN SÖYLEME SEBEPLERİ VE BU DURUMUN HAYATLARI ÜZERİNDEKİ OLASI SONUÇLARI

Yalan söylemenin birçok sebebi bulunmakta ve bu sebepler kişiler açısından farklılık göstermektedir. Bazı bireyler, olası bir cezalandırmadan kaçmak için yalan söylemeyi tercih ederken bazıları ise tamamen karşılarındaki kişiye kendilerini beğendirmek için yalan söylemeyi tercih etmektedir. Yalan söyleme alışkanlığının kazanılmasında çocukluk deneyimleri büyük rol oynamaktadır. Örneğin; Anne-baba arasında söylenen yalanlara tanıklık etmek. Çocuk, bu durumun normalize edildiği bir ortamda büyüdüğünde maalesef ki o da bu durumu normal varsayacak ve ona göre davranacaktır. Bu durumun normal varsayılmasındaki en büyük sebeplerden birisi ise kişinin kendi vicdanını rahatlatmak ve bunun suçluluğunu hissetmemek için kendisini de kandırmasında yatmaktadır. Örneğin; Kişinin, kendisine "Yalan söyledim ama bu yalan onu da beni de korumak içindi, onu sevdiğim için, mutluluğumuzu bozmamak için bunu yaptım." açıklamasını yapması. Bu noktada kişi yalanını, "beyaz yalanlar" kategorisine sokmakta ve yaptığının kötü bir şey olmadığına kendini inandırmaktadır.

Fakat gerçekçi bakış açısına sahip bireyler şunu çok iyi bilir ki "beyaz yalanlar" diye bir şey yoktur amaç ne olursa olsun ortada bir yalan varsa bu onu masumlaştırmaz çünkü bu durum kişiyi gerçeklerden uzaklaştırmaktadır. Tahmin edileceği üzere, yalan söyleyen ve bu durumu kendi iç dünyasında masumlaştıran kişiler aynı şekilde bir başkası kendilerine yalan söylediğinde hem kendileri hem de çevrelerindeki kişiler açısından yıkıcı olabilecek öfke patlamaları yaşamaktadırlar. Bu durum "Peki ya bu bireyler kendileri yalan söylerken, neden başkalarının kendilerine yalan söylemelerine tahammül edememektedirler? Oysaki kendi yalanlarını masumlaştıran kişilerin, bir başkasının da yalanlarına daha anlayışlı yaklaşması gerekmez mi?" sorusunu akıllara getirmektedir. Buradaki püf nokta bu bireylerin iç dünyalarındaki çatışmada yatmaktadır; kişi, yalanın kötü olduğunu düşünmekte ama aynı zamanda yalan söylemeyi de durduramamaktadır ve tam da burada oluşan çatışmayı önlemek için kendisine bu durumun kötü olmadığına, kendi yalanlarının tamamen iyi niyetli amaçlarla söylediğine dair açıklamalar yapmaktadır.

Kişi, iç dünyasındaki çatışmaları bir başka yalanla çözmektedir. Bu durum ise kişi için kalıcı ve sağlıklı bir durum değildir. Bu kişiler genellikle, çocukluk döneminde otoriter, baskıcı aile ortamında yetişmişlerdir. Cezalandırmalara maruz kalmış, ebeveynleri çocuklarının dürüst olmalarını beklemiş ama kendileri çocuklarına, diğer insanlara ve en önemlisi kendilerine karşı dürüst olmamışlardır. Ebeveynlerin, sözleri ve davranışları arasındaki bu tutarsızlık ise çocuğun iç dünyasında bir çatışmanın oluşmasında büyük rol oynamaktadır.Ebeveynler dürüst çocuklar istiyorlarsa kendileri de dürüst olmalıdır aksi takdirde çocuk sözleri ne kadar uygulasa da anne-babasının davranışları onun bilinçaltında daha çok yer edecektir böylelikle de dürüstlük onun için "uygulanması zorunlu" bir kavram olarak algılanacak bu da çocuğun bilinçaltında yalan söyleme isteğinin uyanmasına yol açacaktır. Bu kişilerin, çocukluk dönemlerinde uyanan ve gün geçtikçe büyüyen bu istekleri tüm hayatlarının bir parçası haline gelecektir. Kişi, sadece zor durumdayken değil her konuda yalan söylemeye başlayacaktır bu da kişinin benlik algısının tamemen sarsılmasına yol açacak bir durumdur çünkü kişi yalan söyledikçe kendisinden uzaklaşacaktır.

Kendisini sürekli olmadığı biri gibi tanıtan bir insan, ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemez çünkü bu kişi kendisini keşfetmeye doğru giden yoluna yalanlardan oluşan engeller koymuştur ve o engellerden kurtulmadıkça kendisini hiçbir zaman keşfedemeyecektir. Bu tip kişiler; kendilerinden uzak, insanların düşüncesine ve isteklerine göre şekil alan ve bu doğrultuda yaşayan, kendisini yalanlardan oluşan bir duvarın arkasında bıraktığı için gelişme fırsatı gösteremeyen çünkü yalanlarla kendisini sanki gelişmiş biriymiş gibi gösteren, yalanlarının ortaya çıkmasından dolayı sürekli kaygı içerisinde olan, insanları yalan söylemekle suçlayan (Bunun altındaki sebep tamamen kişinin kendisinden kaynaklanmaktadır, kişi kendi yalanları arttıkça başkalarının da doğrularından şüphelenmeye başlayacak ve onlara hiçbir şekilde inanmayacaktır. Bu durum tamemen "Kendisini sevemeyen insan başkasını sevemez." düşüncesiyle bağdaşmaktadır yani "Kendisine güvenmeyen insan, başkasına güvenemez."), sürekli diğer insanlarla yarış içerisindedirler.

Yaşadıkları ilişkileri sürekli diğer insanlara kanıtlamak isterler ve ilişkilerini çevrelerine çok mutlu, çok uyumlu gibi yansıtsalar da genellikle durum böyle olmamaktadır kısa süreli ve mutsuz, tartışmalarla dolu ilişkiler yaşamaktadırlar. Çevrelerinde çok insan bulunur ama hiçbiri gerçek değildir, sahte ilişkiler, sahte duygular, sahte düşüncelerle dolu bir kalabalıktadırlar. İnsanların yıkıcı eleştirileriyle kolay bir şekilde yıkılır ve depresif hale geçiş yapabilirler çünkü kendilerini algılamaya yönelik gerçekçi bakış açılarını çoktan kaybetmişlerdir ve insanların düşünceleri, kişinin kendi gerçekleriyle yer değiştirmiştir, kişi için önemli olan insanların düşünceleridir ve onları gerçek olarak algılamaktadır. Konuşma esnasında yüz ifadelerinde bunu belli etmeseler de içten içe gergin olmaktadırlar. Bu şekilde süren bir yaşam, kişinin tüm hayat kalitesini düşürmekte, yalnız kaldığı anda şüpheleriyle, kaygısıyla, korkularıyla ve içten içe kendisini sevmemesiyle boğuşmaktadır bu da kişinin yorulmasına ve hatta tükenmesine yol açmaktadır. Eğer ki kişi hayat kalitesini yükseltmek istiyorsa öncelikli olarak yalanlarla dolu olan dünyasından kurtulmalıdır.

Yalan söylemeyi hiçbir şekilde tercih etmeyen insanların kişilik özelliklerine ve yaşam tarzlarına bakacak olursak; Konu kendileri olduğunda kendilerinden başka kimsenin düşünceleriyle ilgilenmez çünkü başkalarının düşüncelerinin kendi gerçeğini değiştiremeyeceğini bilir. Kimseyle yarışmaz sadece kendisiyle yarışır, her zaman dünkü halinden daha iyi olmaya çalışır ve böylelikle gün geçtikçe daha çok gelişim gösterir. Çevresinde az ve öz insan bulundurur bu konuda oldukça seçicidir çünkü kalabalığın hiçbir anlamı olmadığını bilir o "gerçek ilişkiler, gerçek duygular ve gerçek düşünceler" peşindedir. İlişkileri daha uzun süreli olur ve mutlulukla, huzuru içerir. Kişilerarası ilişkilerinde karşılıklı güven söz konusudur çünkü kişi kendisine güvenmektedir bu da diğer insanlara daha kolay bir şekilde güvenmesine yol açmaktadır tabii durum böyle olunca yalanların bu kadar normalize edildiği bir dünyada bu kişinin güvendiği insanlar tarafından hayal kırıklıklarına uğraması kaçınılmaz olacaktır ancak bu kişi güçlü benlik algısı ve olumlu bakış açısı sayesinde bunları kolaylıkla aşacak ve güvenmeye değer birilerinin olduğuna olan inancını yitirmeyecektir.

İlişkisini, diğer insanlara kanıtlamakla uğraşmaz çünkü ilişkisini bir prim ya da reklam konusu yapmayacak kadar değerli görmektedir. Konuşmalarında daha net, daha soğukkanlı ve daha rahattır. Kendisine yakındır, kendisini keşfetmiştır ve kendisini geliştirme yolunda emin adımlarla ilerler. İnsanların düşüncelerine ve isteklerine göre değil sadece kendi düşünce ve isteklerine göre ilerler ve yine aynı şekilde diğer insanların da kendi düşünce ve isteklerine göre ilerlemeleri konusunda onları destekler ve cesaretlendirir. Sonucun kendi açısından zararlı olacağını bildiği durumlarda bile her zaman dürüst olmayı seçer ve böylelikle vicdanı her zaman rahat olur, iç çatışmalar yaşamaz, iç dünyasında bu konuda her şey dengededir bu da kişinin ruh sağlığının korunmasındaki birinci adımdır. Kişinin yalan söylemeyi tercih etmemesindeki en büyük faktör ise; kendisini tanımış ve ne olduğunu, ne olmak istediğini bilmesinin altında yatmaktadır. Kişi olmak istediği kişiye yalanlarla değil, gerçeklerle ulaşacağının farkındadır ve bu doğrultuda kendisini geliştirmek istemektedir.

Kişi gelişime giden yolda sadece kendi doğrularıyla ilgilenmektedir, başkalarını sevmenin ve başkalarına güvenmenin ancak ve ancak kişinin öncelikli olarak kendisini sevmesi ve kendisine güvenmesiyle oluşacağının bilincindedir bu yüzden hiçbir insanı, kendi benlik algısına zarar verecek olan yalanları söylemeye değer bulmamaktadır. Kişi, yalandan uzak durarak hem kendi ruh sağlığını korumakta hem de temeli daha sağlam atılmış olan ilişkiler yaşamaktadır. Sahte mutluluklardansa, gerçek bir acıyı tercih etmektedir. "Gerçekler acıtır." cümlesinden de anlaşılacağı çoğu insan gerçeklerden korkmakta ve tatlı yalanlara sığınmaktadırlar ancak unutulmaması gereken şey şudur ki yalanlar bazı insanlara ne kadar tatlı gelirse gelsin sonunda illa acısını gösterecektir ve bu kaçınılmaz olan acı, kişinin tüm ruh ve hatta fiziksel sağlığını fazlasıyla olumsuz yönde etkileyecektir, kişi telafi edilemez acılarla baş başa kalacaktır.

Yalan söylemeyi tercih etmeyen kişi ise acılarla her yüzleştiğinde onları aşmayı da öğrenecek ve her aştığında daha da güçlenecek, her acıdan gelişimini olumlu yönde etkileyecek bir ders alacaktır bu yüzden gerçeklerden kaçmayacak aksine onları kucaklayacaktır. Eğer ki gelişiminizi olumlu yönde etkilemek ve hayatınızda yanlış gittiğini düşündüğünüz bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız öncelikli olarak gerçeklerden korkmamayı ve her daim sonucun sizin için olumsuz olacağını bildiğiniz durumlarda bile gerçekleri savunmayı ve yalanlardan uzak durmayı tercih etmeniz gerekmektedir çünkü ancak bu sağlandığı takdirde vicdanınız rahat olacak, iç çatışmalarınızı çözmeye çalışırken yanlış yollar seçmeyecek ve gelişiminize daha çok odaklanacaksınızdır.

 

 

Pinterest
Yorum yazabilmek için giriş yapmalısınız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü